Semih ÖZDEMİR
Allah Resûlü’nün Uyanır Uyanmaz Yaptığı İlk İş
Semih ÖZDEMİR[1]
Allah Resûlü bizlere şüphesiz en güzel örnek ve iki cihanda huzur vesilesidir. Buna nail olmak ise Allah Resûlü’nün adım adım hayatını öğrenmekten geçer. Bu amaç doğrultusunda ilk yazıda Allah Resûlü’nün uyanma vaktinden bahsetmiştik.[2] Bu yazı ise Allah Resûlü’nün gözlerini uykudan açar açmaz ne yaptığıyla ilgilidir. Gayesi onun pak izlerini baştan sona sürmek olan bu yazı serisinde uykudan uyanmaktan başlayıp gece yine uykuya kadar onun, ashâbının ve geçmiş ulemamızın yaşantı ve tavsiyeleri günümüze uyarlanmış bir dokuyla sıralanıp açıklanacaktır. Derginin her bir sayısında konunun devamı yer alacaktır. Örneğin, geçen sayıda Allah Resûlü’nün ne zaman uyandığıyla ilgiliydi. Bu sayıda ise Allah Resûlü’nün uyandığında ilk ne yaptığıyla ilgilidir. Bir sonraki sayıda ise Allah Resûlü’nün bundan sonra ne yaptığıyla ilgili olacaktır. Bu durum Allah Resûlü’nün gece yatışına kadar devam edecektir. Buyurun, bu sayıda Allah Resûlü’nün uyanır uyanmaz ne yaptığını öğrenelim.
Allah Resûlü gece yarısı uyanır uyanmaz ilk önce Allah’ı zikrederdi. Hadis kaynaklarında yere alan rivayete göre kişi uyuduğunda şeytan ensesine konar ve “Gecen uzun olsun, derin derin uyu bakalım!” diyerek üç düğüm atar. Kişi uyanır uyanmaz Allah’ı zikrederse ilk düğüm, abdest alırsa ikinci düğüm ve namaz kılarsa son düğüm çözülür. Kişi bu adımları olduğu gibi takip ettiğinde gece kalktığında dinç ve içi huzurlu kalkar. Aksi takdirde huzursuz ve tembel kalkar.[3] Uykudan kalkıldığında ilk olarak Allah’ı hatırlayıp zikretmek elbette geceyi ihyâda ve günün geriye kalan kısmında muvaffak olabilmenin ilk adımıdır. Buradaki gaye, gözleri açar açmaz Allah’ı hatırlayıp O’nu anmak olduğu için Kur’ân tilaveti de zikir kabilinden sayılmıştır.[4]
Tüm bu anlatılanları İbn Battâl (v. 449/1057) şu veciz ifadesiyle özetlemiştir: “Allah Teâlâ, bir kişinin uyanır uyanmaz Allah’ın birliğini ve Allah’ın hakimiyeti altında olup O’na boyun eğdiğini itiraf etmesi, nimetlerini ikrar edip O’na hamdetmesi, O’nu her tür noksandan tenzih etmesi, O’nu yücelterek O’na baş eğmesi ve O’nun yardımı olmadığı takdirde hiçbir güce sahip olamayacağını ikrar etmesi, yapacağı duanın veya kılacağı namazın kabul olacağını peygamberi aracılığıyla bildirmiştir. Bu hadise rastlayan herkes öğrendiklerini amele dönüştürmesi ve niyetini yalnızca Rabbi’nin rızasına tevcih etmesi gerekir.”[5] Elbette bu durumun; zikrin, hayatın vazgeçilmesi olacak sıklık ve yoğunlukta zikirle haşir neşir olup gerek uykuda gerek ise uyku dışında Allah’ın zikri dilinin bir parçası olmuş kimseler için geçerli olduğunu unutmamak gerekir.[6]
Bu sebeple selef, uyanır uyanmaz dünyalık konuşmaz ve amel defterlerinde günün ilk işi olarak yer alacak hususun Allah’ın zikri olması için son derece gayret etmişlerdir.[7] Günün başı ve sonunun zikir ve dua ile geçirilip diğer kısmının maişet için çalışılması eskiden beri çarşı-pazarda çalışan sâlihlerin âdetidir. Nitekim Hz. Ömer tüccarlara günün başını âhiretleri, gerisini dünyaları için ayırmalarını tavsiye etmiştir.[8]
Bundan hoşlanmayan şeytan elbette buna engel olmak için elinden geleni yapacaktır. Allah Resûlü (s.a.v) bunun bir örneğini şöyle anlatmıştır: “Kişi yatarken başına bir melek ve bir şeytan gelir. Melek ona ‘Gününü hayırla bitir’ diye telkinlerde bulunurken şeytan ona ‘Gününü şerle bitir’ diye fısıldar. Eğer kişi Allah’ı zikredip uyursa melek şeytanı kovar ve uyuyanı uyanana kadar korur. Aynı şekilde, kişi uyandığında da başına bir melek ve bir şeytan gelir. Melek ona ‘Güne hayırla başla’ derken şeytan ona ‘Güne şerle başla’ diye fısıldar. Eğer kişi şöyle derse:
الـحَمْدُ للهِ الَّذِي رَدَّ إِلَـيَّ نَفْسِي بَعْدَ مَوتِـهَا وَلَـمْ يُمِتْهَا فِي مَنَامِهَا . اَلْـحَمْدُ للهِ الَّذِي يُمْسِكُ السَّمٰوَاتِ السَّبْعَ أَنْ تَقَعَ عَلٰى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ . إِنَّ اللهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَحِيمٌ
‘Beni bana bağışlayıp uykumda öldürmeyen ve izni olmadan düşmemesi için yedi kat semâyı tutan Allah’a hamdolsun. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.’[9]
ve ardından yataktan düşüp vefat edecek olsa şehit olarak ölmüş sayılır.[10] Ancak kalkıp namaz kılarsa faziletler içinde kılmış olur.”[11]
Yukarıda yer alan zikir başta olmak üzere, Allah Resûlü’nün (s.a.v) uykudan uyandığında ne söylediği ile ilgili birçok rivayet bulunmaktadır. Bunları anlamlarıyla beraber sıralamadan önce bu hususta belli ve zorunlu bir zikrin bulunmadığını belirtmekte fayda vardır. Asıl gaye uyanır uyanmaz Allah’ı hatırlamak ve O’nu övgüyle anmaktır. Bu, Arapça olabileceği gibi Türkçe de olur. Ancak en güzeli, Allah Resûlü’nden (s.a.v) aktarılan zikirlerle dili ve kalbi süslemektir.[12]
Bunlardan ilki yukarıda yer alan zikirdir:
الـحَمْدُ للهِ الَّذِي رَدَّ إِلَـيَّ نَفْسِي بَعْدَ مَوتِـهَا وَلَـمْ يُمِتْهَا فِي مَنَامِهَا . اَلْـحَمْدُ للهِ الَّذِي يُمْسِكُ السَّمٰوَاتِ السَّبْعَ أَنْ(1) تَقَعَ عَلٰى الْأَرْضِ إِلَّا بِإِذْنِهِ . إِنَّ اللهَ بِالنَّاسِ لَرَؤُوفٌ رَحِيمٌ
“İsmet” sıfatının Allah Resûlü’nün irtihaliyle yeryüzünden kalkması insanoğlunun hatasız/günahsız olmayacağını gösterir. Dolayısıyla tövbe, kişinin her an gündeminde tutması gereken bir fırsattır. Ölüm ise insanı yapmayı düşündüğü tövbesinden ayıran hakikat olduğu için gece veya sabah uyanılabilmesi insana verilen bir fırsat olarak görülmelidir. Kişinin belki de bir sevaba ihtiyaç duyacağı veya yapılmamış bir tövbenin pişmanlığını yaşayacağı bir durumun önüne geçmesi için her gün kendisine hür iradenin verilmesi karşılığında kişi Allah’a ne kadar şükretse azdır. Uyanır uyanmaz “Beni bana bağışlayıp uykumda öldürmeyen Allah’a hamdolsun” denmesi bu bağlamda oldukça anlamlıdır.
Yedi kat semânın bile Allah’ın izni ve iradesi olmadan ayakta kalması söz konusu değil iken, insanın uykudan uyanması hiç O’ndan habersiz gerçekleşebilir mi?! Uyuyan kişiye bilinç ve şuurunun geri bağışlanması ancak bir anlam doğrultusunda olduğu hatırlanmalıdır. Uyanmak bir şükür vesilesi olduğu gibi, hayırlı bir ömrün geçirilmesi için yer ve göklerin düzeni, korunması ve insanın hizmetine sunulması gibi gerekli zeminin oluşturulması da başlı başına bir şükür vesilesidir. Yukarıda geçen zikirde “Beni bana bağışlayıp uykumda öldürmeyen ve izni olmadan düşmemesi için yedi kat semâyı tutan Allah’a hamdolsun” denmesi bu ve benzeri hikmetlere mebnidir.
اَلْـحَمْدُ للهِ الَّذِي أَحْيَانَا بَعْدَمَا أَمَاتَنَا وَإِلَيْهِ النُّشُورُ(2)
“Ruhumuzu bizden alıp (âdeta öldürüp), ardından onu bize geri bağışlayıp bizi dirilten Allah’a hamdolsun. Diriliş ancak O’nadır.”[13]
Bu rivayet, uyanınca okunacak zikirler arasında Allah Resûlü’nden (s.a.v) aktarılan en meşhur rivayettir. Bazı rivayetlerde “bizden” ve “bize/bizi” yerine “benden” ve “bana/beni” (أَحْيَانِي veأَمَاتَنِي ) ifadesi yer almaktadır.[14] Hadiste yer alanأَحْيَانَا kelimesi “diriltmek”, أَمَاتَنَا kelimesi ise “öldürmek” demektir. Uykuda aklın kullanılmaması ve hareketlerin kesilmesi, ölümde ruhun bedenle ilişkisinin kesilmesine benzetilmiş ve uykuya “ölüm”; dolayısıyla uykudan uyanmaya da “dirilmek” denmiştir. Ayrıca uyku yerine “ölümün kardeşi” ifadesinin yaygın kullanımı yine aynı gerekçeye dayanmaktadır.[15]
İnsana tatlı gelen canı ve sınır tanımaz gücünün Allah’ın irade ve kudretine bağlı olduğunu hissettiren bu zikir, bir gün ruhunun kabz edileceğini ve geri verildiğinde dirilip Allah’ın huzurunda duracağını hatırlatır. İbn Kayyim el-Cevziyye (v. 751/1350) bu hususla ilgili şu tespitte bulunur: “İnsanın en aciz olduğu ve gözle görünen ve görünmeyen her tür belaya habersiz maruz olabileceği zaman uykuda olduğu vakittir. Onu bu durumda muhafaza eden Allah’a sonsuz hamd etmek gerekir. Hiçbir hastalığa veya musibete uğramadan canlı, sağlığı yerinde, güçlü ve dinç bir halde uyanan kimse bu hikmete binaen uyanır uyanmaz اَلْـحَمْدُ للهِ “elhamdülillah” der. Aynı şekilde, kişi hiçbir dünyevî âfete bulaşmadığı gibi uhrevî âfetlere de bulaşmadan haşrolunmak arzusuyla وَإِلَيْهِ النُّشُورُ “Diriliş ancak O’nadır” der.”[16]
(3) لَا إِلهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ سُبْحَانَ اللهِ وَالْـحَمْدُ للهِ وَاللهُ أَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ
“Allah’tan başka ilah yoktur. Sadece O vardır ve O’nun hiçbir ortağı yoktur. Asıl hükümranlık O’nundur. Hamd sadece O’na aittir. O her şeye kâdirdir. Allah her tür noksanlık ve kusurlardan münezzehtir. Hamd Allah’a mahsustur. En büyük Allah’tır. Tüm güç ve kudret Allah sayesindedir.”[17]
Allah Resûlü (s.a.v) bununla ilgili şunları söylemiştir: “Kim gece uyanıp bunu söyler ve ardından ‘Ya Rabbi! Beni bağışla!’ derse/dua ederse[18], duası kabul olur. Ayrıca kalkıp abdest alır ve namaz kılarsa namazı kabul olur.”[19]
Tirmizî’nin (v. 279) Câmi‘inde yer alan bir rivayette ولا إله إلا الله“Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” ilavesi bulunmaktadır.[20] Buna göre metin şu şekildedir:
لَا إِلهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ سُبْحَانَ اللهِ وَالْـحَمْدُ للهِ ولا إلهَ إلا الله وَاللهُ أَكْبَرُ وَلَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ إِلَّا بِاللهِ
Kılındığı takdirde kabul edileceği müjdesi verilen namaz hakkında bu veya başka bir rivayette detaylı bilgi bulunmadığından dolayı kılınan iki rekat farz veya nafile bile bu müjdenin kapsamına girmektedir.[21]
Metnin başında yer alan لَا إِلهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ لَهُ الْـمُلْكُ وَلَهُ الْـحَمْدُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ “Allah’tan başka ilah yoktur. Sadece O vardır ve O’nun hiçbir ortağı yoktur. Asıl hükümranlık O’nundur. Hamd sadece O’na aittir. O her şeye kâdirdir.” zikri hakkında heyecanlandırıcı birçok rivayet bulunmaktadır. Tirmizî’de yer alan bir rivayete göre, Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır: “Benim ve benden önceki peygamberlerin sözlerinin en hayırlısı ‘Allah’tan başka ilah yoktur. Sadece O vardır ve O’nun hiçbir ortağı yoktur. Asıl hükümranlık O’nundur. Hamd sadece O’na aittir. O her şeye kâdirdir.’”[22] Buhârî’nin, Sahîh’inde yer verdiği bir diğer rivayete göre ise Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır: “Kim günde yüz defa ‘Allah’tan başka ilah yoktur. Sadece O vardır ve O’nun hiçbir ortağı yoktur. Asıl hükümranlık O’nundur. Hamd sadece O’na aittir. O her şeye kâdirdir.’ derse on köle âzâd etmiş gibi sevap alır. Ayrıca 100 sevap yazılır ve 100 günah silinir. Bu zikrin yapıldığı andan itibaren akşama kadar şeytandan korunmuş olur. Daha çok hayır ameli olan dışında hiç kimse ondan daha güzel bir iş çıkaramaz.”[23]
(4) اَلْـحَمْدُ للهِ الَّذِي عَافَانِي فِي جَسَدِي وَرَدَّ عَلَيَّ رُوحِي وَأَذِنَ لِي بِذِكْرِهِ
“Bedenimi koruyup ruhumu bana geri bağışlayan ve kendisini övmeme izin veren Allah’a hamdolsun.”[24]
Ölüm ve hastalıkların belli bir oranı uykuda gerçekleşmektedir. Aralarından bir kısmının sebebi bilinirken diğer kısmının sebebi bilin(e)memektedir. Üstelik bu durum her gün insanın başına gelebilir. Bu sebeple, herhangi bir rahatsızlığa maruz kalmadan uyanabilmek başlı başına bir şükür sebebidir. Bunun ötesinde, uyanır uyanmaz Allah’ın zikrini hatırlayıp zikredebilmek ayrıca şükredilmesi gerekmektedir. Bu durumun herkese nasip olmadığını ve bu ânın Allah’ın muhabbetinin bir tecellisi olduğunu tefekkür edip bu şükrün heyecanını dile dökmekten aciz olduğunu hatırlayacak olan insanoğlu “Bedenimi koruyup ruhumu bana geri bağışlayan ve kendisini övmeme izin veren Allah’a hamdolsun” diyerek teskin ve teselli olacaktır.
Ayrıca Amr b. Abse’nin tavsiyesi şöyledir: “Kim şöyle derse:
(5) سُبْحَانَكَ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنْتَ اغْفِرْ لِي
“Allah’ım! Sen her tür noksanlık ve kusurdan münezzehsin. Senden başka hiçbir ilah yoktur. Beni bağışla”, yılanın derisinden soyulduğu gibi günahlarından soyulur.[25]
Ayrıca Hz. Aişe’den (r.a) Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır:
“Her kim ruhu Allah tarafından teslim edildikten (yani uyandıktan) sonra
(6) لَا إِلهَ إِلَّا اللهُ وَحْدَهُ لَا شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الـمُلْكُ وَلَهُ الحَمْدُ وَهُوَ عَلى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
‘Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. İlah olarak sadece O vardır. O’nun hiçbir ortağı yoktur. Tüm egemenlik O’na aittir. Ayrıca tüm hamdler Allah’a mahsustur ve O her şeye kâdirdir.’
derse, günahları denizin köpüğü kadar bile olsa Allah onları affeder.[26]
Hz. Ebu Hureyre’den (r.a) Allah Resûlü’nün şöyle buyurduğu rivayet olunmaktadır:
“Her kim uyandıktan sonra
الحَمْدُ للِه الَّذِي خَلَقَ النَّوْمَ وَاليَقَظَةَ، الحَمْدُ للهِ الَّذِي بَعَثَنِي سَالِـمـاً سَوِيّاً، أَشْهَدُ أَنَّ اللهَ يُحْيِي الـمَوْتَى، وَهُوَ عَلى كُلِّ(7) شَيْءٍ قَدِيرٌ
‘Tüm hamdler, uyku ve uyanıklığı yaratan Allah’a mahsustur. Tüm hamdler, beni sağlıklı/kusursuz ve düzgün dirilten Allah’a mahsustur. Allah’ın ölüleri dirilteceğine şâhitlik ederim. O her şeye kâdirdir.’
Allah onun hakkında ‘Kulum doğru söyledi!’ der.”[27]
Şerîk el-Hevzenî bir gün Hz. Aişe’nin (r.a) yanına uğrayıp Allah Resûlü’nün uykudan uyandığında ilk ne söylediğini sormuş ve Hz. Aişe şöyle cevap vermiş:
(8) “Senden önce kimsenin sormadığı bir soruyu sordun. Allah Resûlü gece uykudan kalktığında
on defa tekbir getirir (اَللهُ أَكْبَرُ),
on defa hamd eder (الحَمْدُ للهِ),
on defa ‘Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih edip ona hamd ederim’ der (سُبْحَانَ اللهِ وَبِحَمْدِهِ),
on defa ‘Melik ve kuddûs olan Allah tüm noksanlıklardan münezzehtir’ der (سُبْحَانَ الـمَلِكِ القُدُّوسِ),
on defa istiğfâr eder (أَسْتَغْفِرُ اللهَ),
on defa tehlîl eder (لَا إِلهَ إِلَّا الله)
ve ardından on defa ‘Ya Rabbi! Dünya ve âhiretin darlıklarından sana sığınırım!’ (اَللّهُمَّ إنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنْ ضِيقِ الدُّنْيَا وَضِيقِ يَوْمِ القِيَامَةِ) derdi ve namaza dururdu.”[28]
Allah Resûlü’nün gece uyandıktan sonra şöyle dediği de rivayet olunmuştur:
(9) لَا إِلهَ إِلَّا أَنْتَ، سُبْحَانَكَ، اَلّهُمَّ زِدْنِي عِلْمَـاً، وَلَا تُزِغْ قَلْبِي بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنِي، وَهَبْ لِي مِن لَدُنْكَ رَحْمَةً، إِنَّكَ أَنْتَ الوَهَّابُ
“Senden başka hiçbir ilah yoktur. Sen tüm noksanlıklardan münezzehsin. Ya Rabbi! Benim ilmimi artır ve bana hidayeti nasip ettikten sonra kalbimi saptırma. Bana merhametinden bahşet. Şüphesiz sen çokça bahşedensin.”[29]
Buraya kadar görüldüğü üzere, Allah Resûlü (s.a.v) gözlerini uykudan açar açmaz ruhu ve bedeninin kusursuz geri bağışlanmasına ve Allah’ın rızası doğrultusunda bir hayat sürdürmek için yeni bir fırsatın tanınmasına hamd eder, O’nu yüceltir ve tesbih ederdi. Bir ömür boyunca uyanır uyanmaz Allah Teâlâ’yı zihne getirip O’nu zikretmenin etkisini kişi elbette kalbinde ve dolayısıyla hayatının tüm alanlarında görecektir. Cenâb-ı Allah, kişinin en yakın sırdaşı ve dert ortağı olduğunda Allah’ın özel merhameti ve fazl u keremine gark olur. Nitekim seleften bazıları şöyle buyurmuşlardır: “Gâfiller arasında Allah’ı hatırlayan, hezimete uğramak üzere olan bir orduyu koruyan gibidir. Eğer insanlar gafletteyken Allah’ı hatırlayan kimse olmasaydı insanların tümü helak olurdu.”[30]
[1] Tahsil İlim Merkezi Konya Başmüderrisi.
[2] Bkz. Tahsil Dergisi, 2. Sayı.
[3] Buhârî, “Teheccüt”, 12; Müslim, “Salâtu’l Musâfirîn ve Kasruha”, 28.
[4] Bedreddîn Aynî, Umdetu’l Kârî, XII, 245.
[5] İbn Hacer, Fethu’l Bârî, III, 41.
[6] Bkz. Kastallânî, İrşâdu’s Sârî, II, 329.
[7] İbnu’l Cevzî, Saydu’l Hâtır, s. 507.
[8] İbn Battâl, Şerhu Sahîhi’l Buhârî, X, 91.
[9] “İzni olmadan” ifadesinden “tutan Allah” ifadesine kadarki kısım Hac sûresinin 65’inci âyetinden alınmıştır.
[10] Bazı rivayetlerde “yataktan düşüp vefat edecek olursa cennete girer” ifadesi yer almaktadır. (Ebû Ya‘lâ, Müsned, 1791; İbn Hibbân, Sahîh, XII, 343) Hâkim’in Müstedrek’inde ise şu ifade yer almaktadır: “Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir. Ölüleri dirilten Allah’a hamdolsun. O her şeye kâdirdir. Ardından bineğinden düşüp vefat edecek olsa şehit olarak ölmüş olur. Ancak kalkıp namaz kılarsa faziletler içinde kılmış olur.” (Hâkim, Müstedrek, I, 733)
[11] Nesâî, Amelu’l Yevm ve’l Leyl, s. 490; es-Sunenu’l Kubrâ, IX, 315; Ebû Ya‘lâ, Müsned, 1791.
[12] Nevevî, el-Minhâc, II, 76.
[13] Buhârî, “Da‘avât”, 7; Müslim, “Zikir, Dua, Tevbe, İstiğfar”, 17.
[14] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 23285. Daha farklı rivayetler için bkz. Tirmizî, 3417; Nesâî, Amelu’l Yevm ve’l Leyl, 856.
[15] Kâdı Iyâz, İkmâlu’l Mu‘lim, XIII, 212; İbn Manzûr, Lisânu’l Arab, II, 92; Bedruddîn Aynî, Umdetu’l Kârî, XX, 583; Keşmîrî, Feyzu’l Bârî, XI, 220.
[16] İbn Kayyim el-Cevziyye, Tarîku’l Hicrateyn, s. 208-9.
[17] Buhârî, “Teheccüt”, 21; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXVII, 347.
[18] Buradaki tereddüt râvinin (Velîd b. Müslim’in) tereddütüdür. Allah Resûlü ya “‘Ya Rabbi! Beni bağışla!’ derse” ya da “dua ederse” demiştir (bkz. Ebû Dâvûd, “Edep”, 107).
[19] Buhârî, “Teheccüt”, 21; Ahmed b. Hanbel, Müsned, XXXVII, 347.
[20] Tirmizî, “Da‘avât”, 26 .
[21] Bkz. İbn Melek, Şerhu’l Mesâbîh, II, 157.
[22] Tirmizî, “Da‘avât”, 138.
[23] Buhârî, “Bed’u’l Halk”, 11; Müslim, “Zikir, Dua, Tevbe, İstiğfar”, 10.
[24] Tirmizî, Da‘avât”, 20; Nesâî, Amelu’l Yevm ve’l Leyl, 866 .
[25] İbn Ebû Şeybe, Musannef, 1267;
[26] İbnu’s Sunnî, Amelu’l Yevm ve’l Leyle, s. 13; Nevevî, el-Ezkâr, s. 16.
[27] İbnu’s Sunnî, Amelu’l Yevm ve’l Leyle, s. 15; Nevevî, el-Ezkâr, s. 16.
[28] Ebu Dâvûd, “Edep”, 109.
[29] Ebu Dâvûd, “Edep”, 107.
[30] İbn Receb, Fethu’l Bârî, IV, 376.

